Benim Gülhane'm kitabı / Mustafa Yıldırım
2022
İzmir kitap fuarında [İBB Reisi Tunç Soyer’e göre “Smyrna
kitap fuarı] Kitabı önüme “Benim Gühane’m kitabı”
konulduğunda bir an ürperdim. Kitabın yazarı, kendisini
tanıtırken Gülhane Hastanesi’nden olduğunu söyleyince yakın
geçmişte olanları isyanla karışık acıyla anımsadım: Gülhane
Askeri Hastanesi, Türk Cumhuriyetiyle birlikte yıkılmıştı.
Hatta Ankara’da yıllarca özenle yeniden yapılan büyük ve yurt
dışındaki hastanelerden de daha güzel binasıyla ve birimleriyle
birlikte yıkılmıştı. Ne
ki yıkımın daha köklüsüyle karşılaşacağımı ummuyordum.
Kitap fuarının konferans salonu girişinde “Smyrna Kitap Fuarı –
Agamemnon Salonu” levhasını görünce öfkeyle, ama daha çok
yenilgi utancıyla ayrılmıştım İzmir’den. İzleyen
günlerde kitabı okudukça askeri hastanenin yalnızca ordunun
gereksindiği uzmanlık birimlerini değil, sağlık savaşçılarının
tarihini de barındırdığını, her görevlinin, doktorların ve
onların yardımcısı, savaşçı Türk askerlerinin en büyük
desteği Asker Hemşireleri tanıdıkça son yıkımın, yüz yılı
aşkın savaşçı kaynağımızı, Türk devrimiyle birlikte yok
ettiğini daha derinden kavradım. ŞAM'DA ARKADAN VURANLAR Saltanatın
ihanetine ve kayıtsız koşulsuz teslimciliğine karşın Kumandan
Mustafa Kemal’in Filistin’den Toroslar’a, savaşa savaşa
sürdürdüğü 58 Günlük direnişin 16. gününde, 1 Ekim
1918’sabahı, Şam’da asker hastanesine dönüştürülen
Darülfünunun orta bahçesine indirilen yaralı askerlerin acılarını
dindirmeye çabalayan asker hemşireleri düşündüm. İşgalci
devletlerin yardımıyla Türklere saldıran Mekkeli Faysal bin
Hüseyin el Haşimi’nin öncüleri, yaralı Türk askerlerine
saldırıyor, genç teğmenler onlarla gırtlak gırtlağa
boğuşuyorlar; hemşireler yerde yatan yaralı askerleri korumak
için çırpınıyorlardı…
[58
GÜN - M. Kemal ile Filistin’den Anayurdun Dağlarına, 4. Basım,
2009, s. 227-233
] Yakın
geçmişte Gülhane Askeri Hastanesi çökertilirken hemşirelerin iç
yangılarını da derinden duyumsadım. Gülhane Askeri Hastanemizi
içerden anlatan kitabın yazarları, sağlık askerleri Aysel Osan
Abbanoğlu, Sema Yeşilışık Karadayı’ya şükran duymamak
olanaksız! Onların önünde selama duruyorum. Benim
Gülhane’m Kitabının tanıtım bülteninde asker
hemşirelerin değeri içtenlikle vurgulanıyor: "Hastaneye yatan bir hasta gerçekten yalnızdır. Onun derdine deva
olan, temas kurabileceği, yardım isteyeceği kişi “hemşiresi”
yani “kız kardeşidir.” (…) akşam mesai bitip son ayak
sesleri klinikten çekildikten sonra güneş yavaş yavaş batar.
Karanlık çöktükçe hasta da karamsarlığa kapılır, artık
tekrar güneşi görüp göremeyeceğine dair umutsuzluk içinde
yüzerken tek güvencesi koridorlardan yansıyan hemşirenin ayak
sesleridir. Onlar, hastalarının içindeki karanlığı cansiperane
aydınlatmaya çalışan, yalnız bir gece feneri gibidir. (…)
Ölüm anı her durumdan, her karanlıktan farklıdır ve çoğu aile
bireyleri bile, bu anı yaşamak istemezler. “Savaş ve Barış”
romanında Tolstoy şöyle ifade eder: Ölmekte
olan bir hayvan gördüğü vakit insanın bütün varlığını bir
dehşet duygusu kaplar. Çünkü gözlerinin önünde bir canlı
apaçık bir şekilde silinip gitmektedir. Ama ölen bir insansa,
hele sevilen bir kişiyse o zaman onun yok oluşu, yaşamının sona
erişi karşısında dehşet duygusunun yanı sıra ruhunda bir yara
açılır. Bu yara tıpkı bir beden yarası gibi insanı
öldürebilir… Çoğu
aile, hastanede gece yarısı hayatını kaybetmekte olan hastanın
yanında bulunmaz ya da bulunmaya katlanamaz… dünyadan ebediyete
göç eden hastanın yanında kim vardır? Tabii ki tüm yaralarımızı
görebilen hemşirelerimiz, yapayalnızlığımızı paylaştığımız
ve paylaşacağımız… Prof. Dr. Em. Tümg. M. Zeki Bayraktar" Rumların
işgal öncesi yıllarda Ege bölgemizde kurdukları İon (İyon)
Birliği, Yunan ordusuyla birleşerek savunmasız Türklere kıymış,
topluca yakmış, kadınlarımızın, kızlarımızın ırzlarına
meydanlarda topluca saldırmışlar; yüzlerce köyümüzü
yakmışları, çoluk çocuk her yaştan insanımızı da topluca
öldürmüş ve yakmışlardı. İon
Birliği’ni
kuran o sözüm ona “yerli” Rumlar, Yunan ordusu çekilse bile
Türklere karşı saldırılarını sürdüreceklerini duyurmuşlardı. Şimdi
İon
Birliği’ni
Rumlar değil, Yunanla birlik olan içimizdekiler kuruyorlar. Hatta
Yunanistan’ın ada kentlerini de birliğe bağlıyorlar. Bu yeni
İyon Birliğinin başını belediyeler çekiyorlar. Yıkılan
Gülhane’nin binası değil, Türklerin ruhudur! *Yeni
ihanetin ayrıntıları için bkz: Ortağın Çocukları
Genişletilmiş 4. Basım, Sia Kitap, 2024]
Mustafa Yıldırım Gercekedebiyat.comHEMŞİRENİN AYAK SESLERİ
GÜLHANE YOK
YORUMLAR