Son Dakika



MÜLKE NİZAM VEREN NİZAMÜLMÜLK’ÜN ÖLDÜRÜLÜŞÜ 
Hasan Güleryüz
Nizamülmülk’ün Öldürülüşü, Ahmet Yıldız’ın on üç öyküden oluşan kitabının adı. Siyasette, Haşaşi söyleminin yükseliş gösterdiği bir anda yayına girmesi, kitabın güncelleşmesini sağladı benim açımdan. Yıldız’ı on yıldan beri tanırım. Hatay, Halep yolculuklarında Burhan Günel, Çetin Öner, Hüseyin Ferhat, Özgen Seçkin birlikte zaman paylaştığımızı kişilerdendi. Atak, biraz sinirli ve hep gülümseyen bir yüzü vardır. Size bir şeyler müjdeleyecek gibi konuşur. Üçlü Kavşak, Kertenkeleler ve Edebiyat adlı çalışmaları kitapları kitaplığımdadır. Elbette, Yıldız’ın Edebiyat ve Eleştiri Dergisinin yayınladığı Hatay Sokak’taki bürosuna zaman zaman uğrardım. Dergiyi alır, güncel konular üzerine söyleşirdik. ATO 2014 Kitap fuarında bir kucak kitapla rastlaşmış, konuşmuştuk. Anlaşılan kitap üzerine çalışıyordu. 
Nizamülmülk’ün Öldürülüşü kitabını alırken Amin Maalouf’un Semerkant’nın varyantı bir romanı okuyacağımı düşünmüştüm. Oysa kitap, ‘tarih tabanlı’ on üç öyküden oluşuyordu. Birbirinden ilginç öyküler. Her öykü, bir karanlığa yönelen, o karanlığı öykü sanatı tekniğiyle yeniden üreten, betimlemeyen çözümlemelerden oluşuyor. Kitap sıkmıyor ve düşündürüyor sizi. Bölümle ilişkili kaynakçalarına eğilmek istiyorsunuz. Kitabı kısa zamandan okuyup bitirdim. Yıldız’ın takıldığı ve uğraştığı kavşak sorunları benim için de önemini koruyor. Zihnimde yer eden ünitelere yeni enerji dalgası yükleyen başta Nizamülmülk’ün Öldürülüşü olmak üzere diğer öyküler: “Yahbalahan’ın Torunu, Dunhuang’da Bulunmuş Uygurca Elyazmasındaki Budha Öyküsü, Sultan Alparslan’ın Ölümcül Yanlışı, Papa Urbanus’un Haçlı Savaşlarına Konuşmasında Duyduğu Endişe, Tiflis’te Ölüm, Enver Paşanın Ölüme Yürüyüşünün Gerçek Nedeni, Yaratma Gecesi, Yazar Muzaffer Buyrukçunun Ölmeden Önce Gördüğü Son Düş, Babamı Beklerken, Şaman Bircan, I. Ve II Hazar-Arap Savaşlarından İnanılmaz Öyküler Ve Türklerin Müslüman Dünyasına Sızışı” başlıklarından oluşmaktadır. 
Nizamülmülk’ün Öldürülüşü:
Nizam’ı, Vezir Tonyukuk, Moiz Kohen son yıllarda Kemal Derviş’le karşılaştırarak nedenleri üzerine bir düşünce tüneli oluşturduğum olur. Kim bu Nizam? 10 Nisan 1018 yılında İran/Horasan Tus şehrinde doğmuştur. Bu kent Gazne Devleti’ne bağlıydı. İlk devlet görevini Gazneliler sultanları için yapmıştır. Horasan valisinin yanında çalışmış 1059'da Horasan valisi olmuştur. Çalışmaya Selçuklular devletinde Alparslan'ın Belh valisinin yanında devam etti. Büyük Selçuklu Devleti'ne vezir olarak(1064) atandı. Nizam’a, Nizamülmülk unvanı Abbasi halifesi Kâimbi Emrillah tarafından verildi. Alp Arslan, Melikşah döneminde çalıştı 1092 yılında öldürüldü.
Maalouf’un Semerkent adlı romanında, Türklere karşı Nizam, Hassan Sabbah, Ömer Hayyam yemin etmiş üçlü timi gibidir. Üçü de Farisidir. Üçü de Selçuklu'nun üzerlerine çullanmasında rahatsızdır. Hayyam Nişaburludur. Yaşadığı dönemin ünlü veziri Nizamül-Mülk ve Hasan Sabbah ile aynı medresede zamanın ünlü alimi Muvaffakeddin Abdüllatif ibn el Lübad'dan eğitim görmüş ve hayatı boyunca her ikisi ile de ilişkisini kesmemiştir. Bazı kaynaklar; Hasan Sabbah'ın Rey kentinden olduğu Nizamül-Mülk'ün de yaşça Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah'tan büyük olduğunu ve böylece aynı medresede eğitim görmediklerini belirtmektedir. Yine de Ömer Hayyam, Hasan Sabbah ve Nizamülmülk'ün ilişki içinde olduklarını inkâr etmemektedir. http: // tr. wikipedia. 
Yıldız’ın kitabında, Nizam, Ebül Nasır’ın öldürülüşü kabus olup rüyalarına giriyordu: “Zararlı bir iş yapıp zülüm yoluna gittin. Türklere vezir oldun ve divan sahiplerini öldürtmeyi öğrettin. Bir kimse bir kuyu kazar ise içine düşüp ölür. Kötü âdeti koyan, kıyamet gününe âdeti yapan kadar günah bulur.” Kâbus görüyordu. Bir yandan da kan işiyordu. Odasına giren üç kişi bağdaş kurup oturdular. “Melikşah’ı engelleyecek bir bir neden bulamadık,” der sivri ve beyaz sakallı Ali Zeruni. Büyük vezirimiz bulamazsa biz nasıl bulalım, der Şerefülmülk. “Halifeliği almak istiyor. Alırlarsa tüm ümitlerimiz sona erer! Selçukoğulları yüz yılı geçti ki topraklarımıza musallat oldu. Amca, kardeş, yeğen, her biri bir kentimizi aldı. Kalelerimizde av bulmuş hayvanlar gibi, vuruşur savaşırlar. Bizse, kendi yurdumuzda olup bitenleri izleriz. Ne var ki, bize Allah’ın verdiği en büyük lütuf sabırdır. Bir gün defolup gitmelerini bekledik.” diye ekler Nizamülmülk. 
“Evet, bekledik. Halifeliği de alırlarsa, daha çok bekleriz,” dedi Hace, Alaylı ses tonuyla. Engellemek için çok uğraştım. Kim düşman değil ki bana. Halkımıza ihanet ettiğime inanan Türk olmayan Hasan Sabbah’ın fedaileri bile peşimde. …. Dokuz yıl sultan Alpaslana’a, yirmi yıl oğlu Melikşah’a hizmet ettim…. Aslında hizmet ettiğim halkımızdı. Halkımıza zarar vermelerini önledim. Türkler burada işini bitirince batıya doğru gidecektir. Buna inandım,” dedi Nizam. 
Siyasetname adlı kitabının 24. Faslında, Her Soydan, Her Kavimden Ordu Devşirilmesine dair: “Bütün ordu bir soydan olduğu zaman bundan tehlikeler doğar; çok çalışmazlar. Ordunun her soydan olacak şekilde karışık bulunması gereklidir.” demektedir. Bu yolla güçler arası dengeyle, yönetmenin daha kolay yapılacağı kuramını oluşturmaktadır. 
Nizam, ayakta kalmak için devlet gücünü kullanarak ilginç cinayetler işletiyor. Bunu da devletin bekası olarak savunuyor. Usta manevralarla, gelecekte önüne çıkacakları bir bir tüketiyor. Öyküde, Nizam’ı, Sabbah’ın İbni Tahir adlı bir müridi kalbine zehirli hançeri “Hain!” diye sokarak öldürüyor. Korumalar tarafından mürit paramparça edildi. 
Neden bir yabancı çoğu zaman danışmanımız, hatta vezir/başbakan olur? Bir hizmet satın almak gibi yorumlansa da bir zaafiyete ve yetersizliğe işaret etmektedir. Nızam’ın bin yıl önce yaptıklarıyla ülkemizdeki “faili meçhul” cinayetlere ne kadar da benziyor. Sahi bizim Nizamülmülklerimiz kimler? Bunu sormadan, yanıtını bulmadan, önümüzü görmek mümkün mü? Ve bu topraklarda, daha batıya gidemeyeceğimize, geri dönemeyeceğimize göre ve bu topraklardaki kendi kendimizi kıstırılmışlığımızdan nasıl kurtulacağımı? Öykü bu bağlamda yeniden düşündürdü beni: “Danışman dışarıdan olunca, danışmanın kültür kalıpları da sizi Farsça’ya, Arapça’ya bağlı kılarken, bin yıl sonra “Türkçe bilim yapılmaz!” diyerek İngilizce bilim dili olarak selamlamanın arasında ne kadar da büyük bir benzerlik var!” 
Şaman Bircan
Bu ilginç öykülerden birisi de Şaman Bircan’dır. Hazar Kaanlığı’nın Museviliği seçmesi ve Hazarların Musevi olması tarih ve edebiyat çalışmalarında işlenmiştir. Arthur Koester’in On üçüncü Kabile’si, Cengiz Özakıncı’nın Derin Yahudi Siyon Türk Zelda’sında bu konu değişik boyutlarda ele alınır. Hatta İsrail yönetiminin bir koalisyon olduğu, ortaklardan birinin Hazarlar olduğu dile getirilir. Ayrıca, Selçukluların kuruluşunu sağlayan kumandanların Musevi olduğu, çocuklarına bu ismi verdikleri konusunu Osman Turan da Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti adlı kitabından tartışır. Hazar Devletinin dağılmasıyla, Hitlerin Yahudi kırımında asıl olarak Hazar Türklerini hedef seçtiği ileri sürülürken, Karadeniz’in doğu illerinde Hazarların camilerde, evlerdeki ahşap işlemelerde ve yerleşim adlarında izleri görülür. 
Ahmet Yıldız son üç öyküsünde bu konuyu işliyor. “Kaanı Bulan, “Alp” diye bağırarak uyandı. Bir süre yatakta şaşkınca oturdu. Genç komutanlardan Alp üzerine saldırıyordu,” diye başlıyor öykü. Kaan Bulan, otuz sekiz yıldan beri ülkeyi yönetiyordu ve artık yaşlanmıştı. Atalarının atası Şaman Bircan onun danışmanıydı. Bulan, atalarına ihanet edecekti. Hazar İmparatorluğunun elin tek tanrısına karşı, çok tanrıyla baş etmesi, ayakta kalması zordu! Doğudan Müslümanlar, batıdan Bizanslar bastırıyordu ve savaştan yorulmuştu. 
Sürgündeki Şaman Bircan’ı çağırtmıştı. “Şaman, ürkek ve şaşkın bir halde göründü kapıdan. Her adım atışında zillerinden yalnızca bir tanesi çalıyordu. Tükenmiş gibiydi. Nereye, niçin gelmişti, karşısında kim vardı, neler konuşacaklar kaygısında değil, ayakta nasıl duracağı kaygısındaydı. Kaanın huzuruna çıkartıldı Şaman Bircan. Yüz yaşını geçmişti. Ağzında tek dişi kalmış ve teke gibi kokuyordu.” 
Şaman Bircan: “Ama, Kaan yavrum! Niçin Museviliği seçtiğinizi anlayamadım?” dedi. Şamanın bu sonucu bilmesine şaşmıştı Kaan. Gizli bir seçim yapılmıştı. 
Kaan: “Üçü de tek tanrılı din Şaman Bircan. Bana sorarsan ben hiç birinin tanrısına inanıyorum. Hep atalarımın ve senin yanında gönlüm,” dedi 
Şaman Bircan: Peki niçin Musevilik? Üç yıl önce Müslümanlığı kabul ettiğini duymuştum! Öyle kalsaydın bari…”
Çok sıkıldı Kaan Bulan. O Müslümanlığımız laftan öteye geçmedi. Araplardan kurtulmak için seçtiğimiz bir yoldu. İslâm’ı kabul etsek, bu halifenin zaferi anlamına gelirdi. Yıllardır onlarla yaptığımız savaş boşa gitmiş olurdu. Hristiyanlığı kabul etsek, Roma Kilisesinin eyaleti haline geliriz. Museviliği geçince hem tek tanrılı dine geçmiş oluruz ve hem de bu iki saldırıdan korunmuş oluruz, diye ekledi Kaan. 
Şaman Bircan: Peki sünnet olacak mısın?
Kaan: Asla! Kimsenin olacağını da sanmıyorum. Olduk deyip geçeceğiz. Şamanlar artık daha özgür olacak”, dedi. 
Şaman Bircan. Asasına dayanarak dakikalar süren oflama puflama, anlaşılmaz mırıltılar içinde çıkarken: Allah’tan başka Tanrı yoktur diye yemin edecek misin?
Kağan: Doğru olduğunu bilsem ederim….. Şunu unutma, yeraltı, yerüstü, gökyüzü benim için hâlâ değerli. At Tanrısı, Su Tanrısı bile onların tanrılarından değerli. 
Şaman bunlara pek inanmamıştı. Dışarı çıkmıştı.
Toplantı başlamış ve Musevilik kabul edilmişti. Şaman Bircan dışarıda bağırmış, çığırmış, tepinmişti. Dünyayı yıkıyordu. Oysa karar kesinleşmişti. İki komutan Şaman Bircan’ı öldürmüştü. Alp, “Şaman Bircan’ı öldürmek zorunda kaldık. Kaan Bulan konuşmadı. Aşağıda yanan şaman ateşine baktı. Ateş sönmüş, yalnızca duman tütüyordu.
Sonuç: Yıldız’ın kitabı gerçekten ilginç öykülerden oluşuyor. İki tanesinin üzerinde durabildim. İttihat Terakki liderlerinin öldürülmesi, Uygurca El yazmaları ve diğerleri oldukça öykü ve tarih tadında çalışmalardan oluşmaktadır. 
Bir yazara ön göstermek gibi bir haddim olmadığını biliyorum. Ancak bu dönemin, Türklerin Musevi dahası Musevi oluşu, İran, Çin, Arap, Bizans bağlamında roman yapılması çok önemli bir boşluğu doldurur diye düşünüyorum. Yıldız’ın bunu yapabilecek bir donanımının var olduğunu söyleyebilirim. Elbette kitaplar okunduğunda yanan mum olurlar. Bu kitap da karanlıklara kıvılcım çakmakta… Kıvılcım çaktırdığınızda neler mi göreceksiniz? 
Kaynaklar: Yıldız, Ahmet.(2014). Nizamülmülk’ün Öldürülüşü, Kaynak Yayınları, İstanbul. Nizamül-mülk, Siyasetname, Y. Hazırlayan: M.A. Köymen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara. Maalouf, Amin.(2001). Semerkant,19. Basım, Ç.E.T.Çelikkan, YKY, İstanbul.

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)