
Bir çiftlik maymunu ile bir meclis üyesinin -meclisin niteliği ne olursa olsun- benzerliği sorusunu cevaplamam gerekirse, rahatlıkla şunu söyleyebilirim: İkisi de utanmazdır… Bu iki özel isim kendinden başka kimseyi ne önemser ne de umursar. Düşüncelerimizin, duygularımızın önemi yoktur onlar için. Hakaret ederler, aşağılarlar, yalan söylerler; emeğimiz sömürürler, çalarlar, soyarlar, gasp ederler; kimi zaman bedenimiz, kiminde malımız üzerinde ahlaksızca eylemlerde bulunurlar ve ne suçluluk duyarlar ne de yerin dibine batarlar… Yüzleri dahi kızarmaz.
ÇOK UTANMAZ VAR
Günlük yaşamımızda, ekonomide, siyasette ve dinde, gazeteler ve yazarlarında, hatta evimizin içinde o kadar çok utanmaz var ki kiminle ilişkide bulunacağımızı şaşırmış durumdayız.
Utanmazlığın zirve yaptığı, utanmanın ise süründüğü dönemler yaşıyoruz. Çocuklarımızı, kardeşlerimizi utanma adına karanlık ve kapalı yaşama mahkum eden birini, başka bir yerde aynı çocuklardan yararlanırken görebiliyoruz ve işin feci yanı aynı kişi kendisiyle yapılan söyleşide “Ben hicap duyan biriyim,” diyebiliyordu.
UTANMAZ HER KOŞULDA FARK EDİLMEK İSTER
Utanmazlığın bir yanında kibir ve kendini beğenme, öteki tarafında göze çarpmak, görülmek gibi davranış biçimi vardır. Utanmaz, her koşulda fark edilmek ister. Ahlaki ölçütler onun için bir şey arz etmez. Gelenek görenek, yasa, kısacası toplum tarafından referans kabul edilen ayıplı eylemlerden kaçınmak şöyle dursun, pişkin tavırlarıyla utanmazlığı savunur. İlke, samimiyet, dürüstlük, hak, adalet ve eşitliği bir yana bırakır, yeni utanmazlıklar kurgulayarak, yeni oyunlar yaratır. Sözgelimi bunlardan önemli bir kısmı çalışmak yerine, çeşitli Ali Cengiz oyunlarıyla meşguliyet yaratıp, emeğimiz üzerinden geçinirler. Böylece toplumsal yapıyı parçalatırlar, eskitirler, çürümeye bırakırlar. Oysa bizi bir arada tutan insani özelliklerimizden biri utanmadır.
UTANMAZLIK AİLEDEN BAŞLAR
Bireydeki her davranış -bazı istisnalar hariç- aileden üyeye, toplumdan bireye, bireyden bireye geçer. Dikkatli bir bakış açısıyla bakarsak, utanmazlığın aileden başlayıp üretildiğine tanık olabiliyoruz… Bu saptama ilk başta anlamlı gözükmeyebilir ama kişiyi bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, ebeveynlerden gelen öğrenilmiş davranışların, bulaşma olasılığını yükselttiği ortaya çıkacaktır. Utanmazlık eylemi ve türevleri, herhangi bir bireyin, bir olgunun tek başına geliştirebileceği özellik değildir. Yaşama biçimi ve düzenin temel yapısıyla yakından ilgilidir. Aile, eğitim, iktidar ve düzen başat önemdedir. Sözgelimi uzun yıllar etkilerine ve döngülerine maruz kaldığımız biri ya da birilerinin zihnimize kazıdığı tahribatların, utanma duygumuzu etkilemediğini söyleyebilir miyiz?
Cevabımız hayır ise utanmazı utanılır kılmak gerekiyor. Utanmıyorsa eğer yol verip göndermeliyiz. Çünkü utanmazın en korktuğu şey defedilmektir.
Haydar Uzunyayla
Gerçekedebiyat.com