
Pertev Naili Boratav yarım yüzyıl önce CHP iktidarı tarafından Behice Boran ve Niyazi Berkes’le birlikte önce üniversiteden sonra da Türkiye’den uzaklaştırıldı. Bilim-Kurgu filmlerine taş çıkartacak senaryonun kahramanı Reşat Şemsettin Sirer’di.
Almanya’da Nazilerin iktidar döneminde bu ülkede Milli Eğitim müfettişi olarak görev yapan Reşat Şemsettin’in o dönemin Almanya’sına hayranlık duyduğu herkesçe bilinirdi. Pertev Naili Boratav Almanya’da iken Reşat Şemsettin ile yaptığı günlük tartışmalarda Nazizm’i eleştirince, sol görüşlü olarak bilinen Pertev Naili hedef olarak seçildi. Boratav bu karanlık dönemi şöyle anlatır:
“CHP’nin sağ kanadının güçlenmesi Atatürk’ün ölümünden sonradır. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olmasından sonra, vaktiyle Atatürk’ten zılgıt yiyip bir köşeye çekilen eski Anadolucular, Meclis’te çoğunlukta olmamakla beraber kuvvetli bir sağ kanadın nüvesini oluşturdular.”
Reşat Şemsettin Sirer’in olumsuz rapor vermesi üzerine Pertev Naili Boratav’ın Almanya’daki bursu kesilince sonunda Türkiye’ye dönmek zorunda kaldı. Artık işsizdi.
Acı olaylar bundan sonra başlayacak, 1946 yılında ünlü Tan Gazetesi olayından sonra devrimci Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel görevinden alınacak, yerine bir toprak ağasının oğlu olan Reşat Şemsettin Sirer Milli Eğitim Bakanı olacaktı.
Reşat Şemsettin’in milli eğitimin başına geçmesi büyük değişikliği de beraberinden getirecekti. Sıra Pertev Naili Boratav ve arkadaşlarına gelmiş, arkasından Köy Enstitüleri de “Komünistler sızdı” gerekçesiyle kapatılacaktı.
O yıllarda Türkiye bir Rönesans yaşarken aydınlar hemen dağıtılmışlardı. Acıklı olayları Pertev Naili şöyle değerlendiriyordu:
“İsmet Paşa bizim davamız sırasında hiçbir zaman herhangi bir destek göstermemiştir. Köy Enstitüleri’nin kapanmasına karşı da bizi desteklemedi. Halk Partisi’nde hâkim sağ kanada tamamen uymuş, onları rahatsız edecek, onları gücendirecek herhangi bir şey yapmamıştır. Müdahalede bulunmuş değildir.”
Köy Enstitüleri bir umut idi, kapatılmasıyla bu umut, bu ışık söndürüldü.
İnsan sevgisiyle dolu, aydın çağdaş insanlar birer birer Türkiye’yi terk etmeye zorlandılar. Hepsinin ortak amacı bizlere daha iyi bir dünya bırakmaktı. Aydınlanmanın gerçek temsilcilerinden biri de Pertev Naili Boratav’dı.
1940’lı yılların sonlarına doğru akıl almaz bir cadı kazanı kaynatılıyordu. Amaç Karşı devrimi başlatmaktı. Pertev Naili anlatıyor:
“2.Dünya Savaşı bittikten sonra Türkiye’nin dış politikası Amerikan Politikasının yörüngesine giriyor, soğuk savaş başlıyordu. İşte bu ortamda Komünizm düşmanlığında Demokrat Partiyle Halk Partisi yarışıyor. Başlangıçta Demokrat Parti, Türkiye’nin demokratlaşmasına, sol hareketlere imkân verecek bir parti umuduyla solu sevindiren bir hareket olarak başlıyor. Ne var ki kurulduktan az sonra iktidara geçebilmek için hem Amerika’nın suyunda gitmek hem de Rus korkusu tahrikte Halk Partisi ile yarışmak gerekiyordu. Bir yandan kamuoyunu bir yandan da Amerikalıları memnun edecek şekilde iki parti komünizm düşmanlığı yarışına başlıyor. Bunun için ne lazım. Fransızların ‘Tête de Turc’ adlı oyunları vardır. Yani ‘Türk Kafası’ Orta Çağ’dan kalan bir oyun. Süvariler atla koşarak Osmanlı Türkünü temsil eden kuklaların kafasına vuruyor. Kim çok vurursa o kazanıyor. O mankenlerin kafası, toplumsal ve tarihsel bir tepkinin hedefi olmak gibi bir işlev görüyor. Diyeceğim, bize de savaş sonunda bir ‘Tête de Turc’ lazım. Veyahut canavarın ağzına atılacak kelle aranıyor. İşte bizim tasfiyemiz o zaman tekrar gündeme geliyor.”
Türkiye’de aydınlanma devrimi ile başlayan hareket böyle sert darbelerle engellendi. Bu hareketin bir başka yönü vardır ki o daha da acıdır. 1949 yılının başlarında ünlü! Tarih profesörü Şemsettin Günaltay Türkiye’nin Başbakanıdır.
Tutucu ve İslamcılara yakın olan bu tarihçi Başbakan, Meclis’te, “İlkokullarda din dersi okutan başbakan” olarak övünüyordu. Türkiye’de ilk kez imam hatip kursları ile İlahiyat Fakültesi’ni açan oydu ve bütün bu olup bitenler gelecekte bizi ne büyük sürprizlerin beklediğinin habercisiydi. Uzun sürmesi, karşı devrim el birliğiyle iktidara geldi.
O günlerin ne karanlık günler olduğunu daha iyi anlamak için Toktamış Ateş’in Cumhuriyet’in 10 Ağustos 2000 tarihli sayısındaki yazısını da aktaralım:
“… İnönü o akşam Ticani Tarikatının şeyhi Kemal Pilavoğlu’nu Çankaya’ya yemeğe davet edip 1950 seçimleri için ittifak akdediyor. Bunu öğrenen Celal Bayar, İnönü’ye telefon ederek ‘Hani paşam dini istismar etmemek konusunda anlaşmıştık’ diyor. O da ‘Bunlar önemsiz şeyler, olur böyle şeyler…’ diyerek işi savuşturuyor. Savuşturuyor ama, öbürünün eline sonuna kadar kullanacağı bir koz vermiş oluyor. Arkasından Hac yasağını deliyor, döviz tasarrufu amacıyla Hac’a gitmek yasaklanmışken buna belli bir kontenjan ayırıyor. Yani Atatürk Cumhuriyetinin ikinci cumhurbaşkanı, CHP başkanı bu ilkeyi, kendi seçim şansını arttırmak uğruna ağır şekilde yaralıyor. Bu yara sonradan kanserli şekilde büyüyecektir.”
Korkut Boratav’ın babasıyla yaptığı söyleşi Cumhuriyet kitap ekinde 23 Nisan 1998’de yayımlanmıştı. Şöyle diyordu Pertev Naili Boratav:
“Reşat Şemsettin grubu ‘Kahrolsun komünistler, asmalı bunları’ diyordu. Bunların yanı sıra, Bülent Ecevit’in babası Fahri Ecevit de bize saldıranlardan, yani Meclis’te ön sırada oturanlardandı.”
Pertev Naili Boratav’ın değeri, yıllar sonra, biraz olsun anlaşılabildi. DSP’li Kültür Bakanı Aralık 1997’de Türkiye’ye gelen Boratav’a Truva Folklor Araştırma Ödülünü verdi.
2 Eylül 1907 Bulgaristan, Dandere doğumlu olan Boratav, 16 Mart 1998 günü, 91 yaşında Paris’te hayata gözlerini yumdu.
Selim Esen
Gerçekedebiyat.com