
Türkiye’de denizlerden elde edilen su ürünlerinde 2009 yılından bu yana büyük bir düşüş yaşanıyor. Buna karşı yetiştiricilikten elde edilen ürünlerde aynı oranda artış gözleniyor. Balık stoklarının kendini yenilemesine olanak tanımayan aşırı avcılık baskısı, önce denizlerdeki iri cüsseli avcı balık türlerini yok ediyor, ardından da küçük balıkları. Bu yıl bolluk haberleriyle gündeme gelen Palamut da benzer şekilde giderek azalıyor. 2020’de avlanan palamut oranı 2021’de 9 kat düştü. Uzmanlar, av sezonunun başında yansıtılan “Palamut akını” haberlerinin stokların tükenmesine neden olacağını ve bir sonraki sezonun Palamut’ta yokluk yılı olacağına işaret ediyor.
‘KARADENİZ’DEN PALAMUT FIŞKIRIYOR’ HABERLERİ GÜNDEMDE
Denizlerde av yasağının 1 Eylül’de kalkmasıyla balık avı sezonu da başladı. Av sezonunun ilk iki haftasında özellikle Karadeniz’den gelen haberlerde palamut bolluğuna işaret ediliyor. Haber ajansları “Palamut akını” ve “Karadeniz’den Palamut fışkırıyor” gibi başlıklarla abonelerine balık bolluğunu duyururken, sosyal medyadaki paylaşımlar da bu akıma katılarak bu yıl Karadeniz’deki balık avının bolluk içinde geçtiği yönünde paylaşımlar yapıyor. Taneyle satılan Palamut zincir marketlerin reyonlarındaki yerini de aldı.
SOSYAL MEDYA YORUMCULARI PALAMUT AKININA KATILDI
Balık bolluğuna ilişkin yorumların odaklandığı ortak nokta ise Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Karadeniz’de gemi trafiğinin azalması ve Kuzey kıyılarındaki kimi sanayi tesislerinin kapılarına kilit vurması olarak gösteriliyor. Sosyal medya yorumcularının iddiasına göre savaş Karadeniz’e yaradı ve ekosistemin onarılmasıyla birlikte balık bolluğu yaşanıyor. Adeta kısır döngüye dönüşen bu bilgi kirliliği aşırı avlanmayı ve balık stokları üzerindeki baskıyı artırmaya yol açıyor.
KARADENİZ’DE 5 BİN YUNUSUN ÖLÜMÜ UNUTULDU
Oysa konunun uzmanlarına göre gerçek görünenden ve söylenenlerden çok daha farklı. Geçtiğimiz Temmuz ayında dünya basınına da yansıyan haberlerde Rusya-Ukrayna savaşından dolayı Karadeniz’de 5 bin Yunus’un öldüğü duyuruldu. İngiliz Daily Mail Gazetesi’ne konuşan Ukraynalı Biyolog Ivan Rusev, son altı ayda en az 5 bin Yunusun öldüğünü öne sürerek, “Yunusların ölümlerine Karadeniz’de konuşlanmış gemi ve denizaltılar neden oluyor. Gerçek rakam çok daha fazla olabilir. Ölen yunusların sadece yüzde 5’i kıyıya vurdu, geri kalan yüzde 95’i Karadeniz’de battı” diye konuştu.
YUNUSLARLA TİCARİ AVCILAR ARASINDAKİ REKABETE DİKKAT
Güney Odessa bölgesindeki Tuzly Lagoons Ulusal Doğa Parkı’nda çalışan Biyolog Ivan Rusev’in bu açıklaması kimi uzmanlara göre abartılı bulunsa da ölen Yunusların nedeninin yalnızca savaş olmayabileceği görüşü de gündeme geldi. Karadeniz’de ticari balıkçılarla doğal olarak varlığını sürdürebilmek için avlanan Yunuslar arasındaki rekabet uzun yıllardır biliniyor. Kimi zaman balık sürülerini yedikleri için Yunusların öldürülmesini savunan ticari balıkçıların bu tavrının da göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiliyor. Bir başka deyişle Karadeniz’deki savaş ortamında Yunusların en azından bir kısmı “kim vurduya” gitmiş olabilir. Yunuslar, besin zincirin en üstünde yer alan predatör deniz canlıları olarak biliniyor. Karadeniz’de kısa sürede yaşanan bu büyük ölçekli Yunus kaybının, deniz ekosistemini olumsuz etkileyeceği belirtiliyor.
KARADENİZ’DE BÜYÜK BALIKLAR BİRER BİRER YOK OLUYOR
Son günlerde gündeme gelen “Palamut akını” haberlerinin göz ardı ettiği bir başka önemli gerçek ise eğer önlem alınmazsa bilinçsiz, kuralsız, yasadışı ve kayıt dışı avcılık yüzünden son yıllarda birer birer Karadeniz’i terk eden orkinos, kılıç balığı, uskumru ve kolyoz gibi türlere palamudun da katılabileceği endişesi.
ÖNLEM ALINMAZSA YOK OLUŞ SIRASI LÜFER VE PALAMUTTA
Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan uzmanlar, Türk boğazları üzerinden göç ederek yaşam döngüsünü sürdüren balık türlerinin son yıllarda yaşadığı yok oluşa işaret ederek önemli uyarılarda bulunuyor: “Göç yapan balıklar genellikle sürü oluşturan ve uzun göçler yapmaya elverişli hızlı yüzen, pelajik balıklardır. Bunlar arasında Sardalya göç yapan en küçük balık olup, göçü başlatan balık olarak da kabul edilir. İlkbaharda Ege Denizi’nden Karadeniz’e doğru göçe başlayan Sardalya'yı takiben daha büyük cüsseli balıklar göçü devam ettirir. Lüfer, Uskumru, Kolyoz, Palamut ve yine onları takiben Orkinos ve Kılıç Balıkları yüzyıllardır bu göçü tamamlıyorlardı. Halk arasında balık akını olarak da tabir edilen bu geçiş sırasında balık avcılığı nispeten kolaydır. Balıkların göç yolunda dar suyollarından geçerken kolayca avlanabilmesi, ne yazık ki yıllardır göç yapan bu balıkların artık Karadeniz’e çıkamamasına neden olmuştur. Önce en büyük cüsseli orkinos ve kılıç balıkları Karadeniz ve sonrasında da Marmara Denizi’nden kaybolmuştur. Sonrasında da Uskumru ve Kolyoz Karadeniz’de kaybolmuş ve Marmara Denizi’nde de çok azalmıştır. Sıra Lüfer ve Palamut’a gelmiş, bu balıkların da ortalama boyu avlanabilir boyun altında kalmaya başlamıştır.”
BİR YIL BOL, BİR YIL DÜŞÜK VERİM KÖTÜ YÖNETİMİN GÖSTERGESİ
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in 2012-2021 yılları arasındaki avcılık verilerine göre Lüfer ve Palamut’un iniş-çıkışlı yakalanma miktarlarının, balık stokları yenilenemeden oluşan av baskısını gösterdiğine işaret eden uzmanlar, “Yıllara göre gittikçe azalan stoklardan bir yıl iyi yakalanma miktarı elde edilmesi, aslında bir sonraki yılın düşük av verimi getireceğinin ve balıkçılık yönetiminin sürdürülebilir yapılamadığının en önemli göstergesidir” görüşünü dile getiriyor.
DENİZLER TÜKENİRKEN SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİNDE ARTIŞ VAR
Türkiye’de denizlerden elde edilen ürünler ile yetiştiricilikten elde edilen ürünler arasındaki makas son yıllarda giderek açılmış durumda. TÜİK verilerine göre 2009 yılında deniz ürünleri 425.046 ton iken aynı yıl yetiştiricilikten elde edilen su ürünleri 158.729 ton olarak kayıtlara geçti. 2016’da deniz ürünleri 301.464 tona düşerken, yetiştiricilik ürünleri 253.395 tona yükseldi. Geçtiğimiz yıl ise yetiştiricilikten elde edilen su ürünleri miktarı denizlerden elde edilen miktarın yaklaşık 1,5 katına çıktı. Buna göre 2021 yılında denizlerden elde edilen ürünler 298.018 ton olurken, yetiştiricilik ürünleri 471.686 ton olarak kaydedildi.
2020’DE 22 BİN TON AVLANAN PALAMUT 2021’DE 2500 TONA DÜŞTÜ
Bu yıl denizden “fışkırdığı” öne sürülen Palamut’taki istatistikler de benzer şekilde büyük bir düşüş yaşandığı gözler önüne seriyor. 2020 yılında 22.742 ton Palamut kayıtlara geçerken 2021’de bu rakam yaklaşık 9 kat düşerek 2595 tona geriledi. 2012 yılında en çok avlanan balık türleri arasında ikinci sırada olan Palamut, rakamlardan da görüleceği üzere 2021’de adeta dibe çakılmış durumda. Konunun uzmanları bu sezonda artış görülen palamut miktarında gelecek yıl düşüş yaşanacağına işaret ederek balık stoklarının kendini yenileyebilmesine olanak sağlanması gerektiğini dile getiriyor: “2021 yılında Su ürünleri üretimi 799.851 ton. Bunun %32,8'ini avcılık yoluyla elde edilen deniz balıkları (295.018 ton), %4,1'ini avcılık yoluyla elde edilen diğer deniz ürünleri, %4,1'ini avcılık yoluyla elde edilen iç su ürünleri (33.140 ton)ve %59'unu yetiştiricilik ürünleri (471 686 ton) oluşturdu. Deniz ürünleri avcılığı bir önceki yıla göre %10,9 azaldı. Denizlerde avlanan balığın yüzde 51’ini hamsi oluşturuştur. Hamsi balığını çaça (%10) ve istavrit (kraça) (%7) takip etti. Avcılıkta 35,107 kişi istihdam edilmektedir. Avcılık üretimi durağanlaşmakta ve giderek azalan bir seyir izlemektedir.”
BALIKLARIN GÖÇÜ 'AKIN' OLARAK GÖRÜLÜNCE YOK OLUŞ HIZLANIYOR
İstanbul Boğazı’nda belirli zamanlarda gündeme gelen ve nostaljik fotoğrafları süsleyen Palamut bolluğu, aslında balıkların sürüler halindeki göçü sırasında dar bir su yolundan geçmeleri yüzünden kolay av hedefi olmasının bir sonucu. Halk arasında “balık akını” olarak anılan bu göç, tıpkı kuş göçleri gibi balık türlerinin yaşam döngüsünün bir aşaması. Binlerce yıldır süregelen balık göçleriyle ilgili süreç hakkında bilgi veren uzmanlar süreci şöyle özetliyor: Türk Boğazlar Sistemi’nde iki ana akıntı sistemi bulunmaktadır. Yüzeyden 15 metre derinliğe kadar üst akıntı, 15 metreden sonra bir kaç metreyi bulan bir tampon bölge ve ondan sonra da üst akıntıya (çoğunlukla) aksi yönde dip akıntısı. Bu çift akıntı sistemi balıkların ilkbaharda Ege’den Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı yoluyla Karadeniz’e, sonbaharda da tersi istikamette Karadeniz’den Ege Denizi’ne göç yapabilmelerini sağlar. Bu göç balıkların beslenme ve üreme alanı olarak bu denizlerden en uygun düzeyde yararlanabilmesini sağlar. İlkbahar ve yaz aylarında besince zengin Marmara Denizi ve Karadeniz’de yumurtlayan balıklar, kışı geçirmek için tekrar daha sıcak Ege Denizi ve Akdeniz’e dönerler.
KİTLESEL BALIK GÖÇÜ GANİMET OLARAK GÖRÜLÜYOR
Karadeniz, en büyükleri Tuna ve Dinyeper olan tatlı su nehirleriyle besleniyor. Eğer buharlaşma ve boğazlar yoluyla açık denizlere taşınma olmazsa Karadeniz’in su seviyesinin her yıl 30 santimetre yükseleceği belirtiliyor. Büyük nehirlerin döküldüğü Karadeniz, Marmara ve Ege denizlerine göre daha az tuzlu. Bu da yüzey akıntılarının tersi yönünde dip akıntılarına neden oluyor. Bir başka deyişle bu akıntılar göçmen balıklar için hızlı ve kolay ulaşım sağlayabilecekleri bir tür deniz otobanı işlevi görüyor. Ancak akıntılardan yararlanan balıkların kitlesel göçü, boğaz çevresinde yaşayanlar için bir ganimet olarak görülüyor ve adeta kolay hedef olmalarına neden oluyor. Tıpkı yumurtlamak için nehrin tersine doğru yüzen somonların ayılara kolay yem olması gibi.
TÜRKİYE’DE AVLANABİLECEK SU ÜRÜNLERİ MİKTARI BİLİNMİYOR
Türkiye’de halen sürdürülebilir olarak avlanabilecek su ürünleri stok miktarı bilinmiyor ve buna bağlı olarak stoklar üzerindeki av baskısı devam ediyor. Özellikle Karadeniz’deki ticari balıkçılık filolarının zaman zaman diğer ülkelerin stokları üzerinde de baskı oluşturduğu ve bu konuda ülkeler arasında çatışma yaşandığı öne sürülüyor. Denizlerimizdeki aşrı avcılık, iklim değişikliği, istilacı türler ve kirlilik baskısı giderek artarken, avlanacak balık türleri azalıyor. Küçük ölçekli balıkçıların sosyo-ekonomik durumlarının zayıf olması balıkçılıkla ilgili düzenleme ve teknoloji kullanımına adapte olmalarını zorlaştırıyor.
DENİZLERİMİZDEKİ BALIKLAR TÜKENİNCE DENİZANASI YİYECEĞİZ
Uzmanların verdiği bilgiye göre Türkiye’de balıkçılıkta yaşanan en önemli sorunlardan arasında av araçlarının seçici olmamasının yanında yasadışı, kayıt dışı ve kuraldışı avcılık. Aşırı avcılık sonucu hedeflenen balık stokları azalırken, ortalama balık boyları da küçülüyor. Gündemdeki Palamut’ta da benzer bir durumla karşı karşıyayız. Avlanan Palamut sayısı artsa bile boy ve hacimleri düşüyor. Denizlerimizdeki büyük boylu balıklar ve deniz memelileri giderek azalıyor. Bozulan ekosistemlerde önce avcı türler kaybolduğu için bugün Karadeniz’de Orkinos ve Foklar kayboldu, Mersin balıklarının ise nesli tehlike altında. Avcı türlerin azalmasıyla büyük boyutlu balıkların yerini Hamsi, İstavrit ve Çaça gibi küçük boylu balıklar alıyor. Aynı şekilde avcı türlerin yemi olan denizanaları da aşırı şekilde çoğalıyor. Eğer önleyici tedbirler bir an önce alınmazsa kalan türleri de kaybedeceğiz ve balıklarla dolu olan denizlerimiz, denizanalarıyla kaplanacak. Bugün kontrolsüzce ve bilinçsizce tüketilen balık türlerini yalnızca fotoğraflarda ya da müzelerde görürken, deniz ürünü olarak da ‘denizanası çorbası’na talim etmek zorunda kalacağız.
Yusuf Yavuz
Gerçekedebiyat.com