
Türkiye, 2. Dünya Savaşı’na filen katılmasa da zorlu yıllar geçirdi. Savaşın sona ermesiyle de rahata kavuşamadı.
İki kutuplu bir hal alan dünyada bir yanda komünist ideolojideki SSCB, diğer yanda kapitalist ABD yer almıştı.
SSCB, Boğazlarda üs kurmak, Doğu’da Kars, Ardahan gibi toprakları kendi toprağı haline getirmek istiyordu.
Türkiye kendisine yandaş bulmak anlamında Batı ile Doğu arasında bocalarken Amerika imdada yetişti.
11 Kasım 1944 günü geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını kaybeden Türkiye’nin ABD Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini İstanbul’a gönderme kararı alan Amerika, Türkiye ile gelişen yakınlığın simgesi oldu.
Ertegün’ün na’şının ABD donanmasına ait en büyük savaş gemisi ile gönderilmesi dünyaya ve özellikle SSCB’ne bir mesaj olarak algılandı.
Missouri 5 Nisan 1946 günü İstanbul’a geldi. Halkımız tarafından büyük bir sevinçle karşılandı. Gazetelerde ve radyoda Amerika’ya övgüler düzüldü. “Missouri Sigaraları” üretildi, “Missouri Lokantaları” açıldı.
Rus salatasının adı Amerikan salatası olarak değiştirildi.
Türk konukseverliğini göstermek adına “Wellcome Sailor / hoş geldin Denizci” pankartları açıldı.
Türkiye’nin bu yeni dostu yüceltildikçe yüceltildi.
Missouri Amerikan Başkanı Truman’dan, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye “İnönü’den ve Türk milletinden sıkı bir dostluk beklediği”ne ilişkin bir de mesaj getirmişti.
Ardından Truman Doktrini ve Marshall yardımları başlayınca dört köşe olmuştuk.
Kurtuluş Savaşı ile beraber emperyalistlerin ülkeden kovulmasıyla Türkiye bir bağımsız devlet olmasına karşın, sevincimiz, ABD tutkumuz bizi yönetenlerin ABD’nin bizi her açıdan sömürdüğünü anlamalarına kadar sürdü.
Amerikancılığın zirvesinde kişilerin isimleriyse unutuldu gitti.
Amerika’ya övgüde zirveye tırmananların başında gazeteci Ahmet Emin Yalman geliyordu.
1911’de İngiltere’nin liman şehri Liverpool’dan hareket eden Mauretania vapuru Okyanusu aşarak Yalman’ı New York’a taşımıştı.
Yalman, bu yaman şehrin göğü tırmalayan binaları, harika panoraması arasında mucizelerle dolu yeni bir dünyaya kavuşmanın sevincini canlı bir şekilde yaşıyordu. Yeni bir aleme girmişti. Yıllar geçtikçe Amerika ikinci vatanı haline gelmişti.
6 Nisan 1946 günü Vatan Gazetesi’nde çıkan yazısında Yalman, Missouri’nin ziyaretini şöyle anlatıyordu:
“Bu koca döğüş gemisi, bütün insanlara ferahlık ve güven telkin edecek bir barış kaynağıdır, çünkü insanlığa karşı cinayet işleyebilmek şöyle dursun, başlıca vazifesi, cinayetleri önceden önlemek ve dünyanın asayişini korumaktır.”
Aradan geçen yıllarda Yalman’ın Amerikancılığında hiçbir şey değişmemişti. Derken, Nazım Hikmet 1959’da kaleme aldığı dizelerle Yalman’ı şöyle tanıtacaktı:
“Selanikli Osman Efendi
keskin muhasebecilerdendi
ama o da yanıldı ömründe bir kere
yanlış bir tohum atıp rahm-i madere.
Bu tohum dünyaya çıkıp insan biçimini aldıysa da,
boyu bir karış kaldıysa da,
öyle haltlar yedi, öyle işler karıştırdı ki
sövdüler kabrinde bile babası Osman Efendiye.
Osman Efendi, Ahmet Emin adını takmıştı tohumuna,
Ahmet Emin, Yalman’lığı kattı buna
ve Ahmet Emin Yalman
önce Alman oldu sonra Amerikan.
Ona göre her devirde, her zaman
satılacak bir gazeteydi “Vatan”
ve hazret sattı vatanı.
Hapse atacaklarmış Ahmet Emin Yalman’ı
Amerikaya yaranmadaki rekabet yüzünden.
Hapisteki hırsızlara acıyorum ben,
ahlakları bozulacak
Emin Beyle aynı damda yaşayarak…”
Ahmet Emin Yalman Amerika’yı şiddetle savunurken, ABD dünyayı talan edecek, milyonlarca insanın katili olacaktı.
Selim Esen
Gerçekedebiyat.com